Sünnet'i ana kaynağından yani Resûlullah'tan (s.a.s.) görerek, dinleyerek ve yaşayarak öğrenen sahâbe nesli, bu kutlu emaneti kendilerinden sonraki tabi‘ûn nesline nakletmek için olağanüstü gayret sarf ederken, bir yandan da yeni ortaya çıkan batıl fikirlerle mücadele etmişlerdir.
Sahâbe nesli içinde iki elin parmak sayısını geçmeyen bir grup vardır ki, onların hadis tarihindeki yeri farklıdır. Resûlullah'tan sonra devlet idaresini devam ettiren halifeler gibi onlar da sünnetin sonraki nesîllere naklini vazife edinmişlerdir. Elbette bu görevde karınca kadarınca tüm sahâbîlerin katkısı olmuştur. Ancak asıl yükü binden fazla hadis rivayet ettikleri için kendilerine "müksirûn" denilen bu sahâbîler üstlenmiştir. Bunların ortak vasfı, idari ve siyasi işlerden mümkün mertebe uzak durarak yaşadıkları uzun ömürlerini hadislerin hıfz, tespit ve cem'ine yani sünnetin hizmetine vermiş olmalarıdır. Hadislerin hangi şartlarda cem' edilip sonraki nesillere nasıl nakledildiğini doğru anlayıp değerlendirmek için evvela bu sahâbîlerin bu alandaki çalışmalarını bilmek gerekir.
Câbir b. Abdullah (r.a.), Ehl-i Sünnet kadar Şîa'nın da önem atfettiği bir sahâbîdir. Resûlullah'la (s.a.s.) olan uzun beraberliği yanında aileler arası ziyaretler, Sıffîn savaşında Hz. Ali yanında yer alması, ayrıca Şîa tarafından ‘umde kabul edilen rivayetlerin kaynağı kabul edilmesi onu vazgeçilmez kılmıştır.örnekler vermektedir.
Sünnet'i ana kaynağından yani Resûlullah'tan (s.a.s.) görerek, dinleyerek ve yaşayarak öğrenen sahâbe nesli, bu kutlu emaneti kendilerinden sonraki tabi‘ûn nesline nakletmek için olağanüstü gayret sarf ederken, bir yandan da yeni ortaya çıkan batıl fikirlerle mücadele etmişlerdir.
Sahâbe nesli içinde iki elin parmak sayısını geçmeyen bir grup vardır ki, onların hadis tarihindeki yeri farklıdır. Resûlullah'tan sonra devlet idaresini devam ettiren halifeler gibi onlar da sünnetin sonraki nesîllere naklini vazife edinmişlerdir. Elbette bu görevde karınca kadarınca tüm sahâbîlerin katkısı olmuştur. Ancak asıl yükü binden fazla hadis rivayet ettikleri için kendilerine "müksirûn" denilen bu sahâbîler üstlenmiştir. Bunların ortak vasfı, idari ve siyasi işlerden mümkün mertebe uzak durarak yaşadıkları uzun ömürlerini hadislerin hıfz, tespit ve cem'ine yani sünnetin hizmetine vermiş olmalarıdır. Hadislerin hangi şartlarda cem' edilip sonraki nesillere nasıl nakledildiğini doğru anlayıp değerlendirmek için evvela bu sahâbîlerin bu alandaki çalışmalarını bilmek gerekir.
Câbir b. Abdullah (r.a.), Ehl-i Sünnet kadar Şîa'nın da önem atfettiği bir sahâbîdir. Resûlullah'la (s.a.s.) olan uzun beraberliği yanında aileler arası ziyaretler, Sıffîn savaşında Hz. Ali yanında yer alması, ayrıca Şîa tarafından ‘umde kabul edilen rivayetlerin kaynağı kabul edilmesi onu vazgeçilmez kılmıştır.örnekler vermektedir.